24.05.2008

Nasrettin Hoca Fıkrası

"İnşallah Benim" Fıkrası
Nasrettin Hoca bir gün karısına:
-Hatun, yarın yağmur yağarsa evdeyim, eğer yağmazsa karşı ormana odun kesmeye gideceğim; demiş.

Hatunu:
-İnşallah de bey ! Belli olmaz; demiş. Hoca da:
-Hatun, yağmur yağarsa evde kalırım, yağmazsa oduna giderim işte, demiş.
Hanımın içine sinmemiş ama susmuş. Ertesi gün hava güzelmiş ve Nasrettin Hoca ormana gitmiş.

O gün de oraya haydutluk yapan adamlar gelmiş. Nasrettin Hoca'yı almışlar. "Bize rehber ol"diyerek, diyar diyar gezdirmişler. Hoca hava güzel olduğu halde odun modun kesememiş.

Akşam geç vakitte Hoca yorgun argın, üst baş perişan evine gelmiş ve kapıyı çalmış.

Hanımı "Kim o" diye sormuş. Hoca da:
-İnşallah benim hanımım, kocan... demiş.

22.05.2008

Nasrettin Hoca Fıkrası - En Zor

Fıkra

Birgün Hoca'ya sorarlar:
-Hocam, bu dünyada en zor ve en kolay şey nedir?

Nasrettin Hoca bir müddet düşündükten sonra cevap verir:
-Dünyada en zor şey, insanın kendini bilmesidir. En kolay şey ise başkasına nasihat vermesidir.

19.05.2008

Nasrettin Hoca Fıkrası - Doksan Dokuz

Fıkra - Doksan Dokuz Olsun

Günlerden bir gün Nasreddin Hoca'ya düşünde doksan dokuz altın vermişler.

-Doksan dokuz altın olmaz, hiç olmazsa illa yüz olsun, diye diretirken uyanıvermiş. Birde bakmış ki, ortada ne altın var ne de altın veren..

Hemen gözlerini kapamış elini uzatmış Hoca:

-Her zaman bu kadar alçak gönüllü olmam, demiş.
Hadi ver bakalım, bu seferlik doksan dokuz altın olsun..

12.05.2008

Nasrettin Hoca'nin Hayati

Nasrettin Hoca'nın Hayatı


Nasrettin Hoca 1208 yılının şubat ayında Eskişehir'in Sivrihisar ilçesinde doğmuştur.Babası Apdullah Hoca , annesi Sıdıka Hanım'dır. İlk eğitimi olan medrese eğitimini Sivrihisar'da görmüş, bir zaman sonra babasının vefatından sonra Hortu'ya giderek köy imamı olmuştur. 1237 yılında Akşehir'e gelerek dönemin büyük din alimleri olan Seyyid Mahmud Hayrani ve Seyyid Hacı İbrahim'den ders aldı. İslam dini ile ilgili çeşitli çalışmalarda bulundu. Kadılık ve imamlık mesleğini sürdürürken insanların büyük takdir ve sevgisini kazanmayı başarmıştır. Maalesef yaşamı ile ilgili detaylı bilgiler yoktur , kimi kaynaklarca çeşitli efsaneleri dilden dile dolaşır. 1284 senesinde Akşehir'de ölmüştür. Fıkraları ile yaşamaktadır...

11.05.2008

Nasreddin Hoca - Kötü Damat

Fıkra-Nasreddin Hoca - Kötü Damat

Nasreddin Hoca kaynanasından pek hoşlanmazmış.

Bir gün kapı vurulmuş. Nasreddin Hoca kapıyı acmış ve bakmış ki kaynanası yorgun ve nefes nefese kalmış, kapının eşiğinde oturuyor.

-Damat, ben geldim, bir kaç gün burada kalabilirmiyim. demiş.
Hoca:
-Tamam kalabilirsin demiş ve kapıyı kapamış...

8.05.2008

Salı Namazı

Nasreddin Hoca Fıkrası - Salı Namazı

Hoca , cüppeyi giyinmiş , sarığı sarınmış Karakaçan'a binmiş. Yolda bir ahbabı :

- Hayrola Hoca'm demiş , nereye böyle ?
- Cuma'ya gidiyorum
- Nasıl olur Hoca'm , bugun salı!

Hoca Karakaçan'ı gösterip :

- Bu emektarın işi belli olmaz demiş , ancak yetişirim.

5.05.2008

El Elin Eşşeğini Nasıl Arar

Nasrettin Hoca Fıkrası

Bir gün subaşının eşşeği kaşbolmuş. Bulmak için neredeyse tüm kasaba seferber olmuş. Nasreddin Hoca da bağına gidiyormuş.
-Sen de bağlara bakıver, demişler.
-Olur, deyip yürümüş Hoca.
Bağa vardığında, bir yandan türkü söyler, bir yandan da etrafa yalandan göz gezdirirmiş. Hoca'yı keyifle türkü söylerken görenler sormuşlar:
- Hayrola Hoca, bugün pek neşelisin. Ne arıyorsun buralarda ?
- Subaşının eşeği kaybolmuş da onu arıyorum.
- Aman Hoca, türkü söyleyerek eşşek aranırmı hiç ?
- Eee, ne yaparsın, el elin eşşeğini böyle türkü söyleyerek arar işte !

2.05.2008

Fıkra

"Fıkra" - Uçmasını Öğrenmiş Ama...

Hoca bir gün eşeğini alıp dağa odun kesmeye gitmiş. Dönüşte bir uçurumun kenarından geçerken aksilik bu ya, eşeğin ayağı kaymış tepetaklak yuvarlanıvermiş.

Hoca uçurumdan aşağı üzgün üzgün bakarken :

-Bak hele, diye söylenmiş.

-Bizim eşek uçmasını öğrenmiş ama konmasını öğrenememiş.

1.05.2008

Nasrettin Hoca Fıkrasi - Şükür

Fıkra - Şükür

Hükümdar Timur çığırtkanlar çıkarıp halktan kendisine bir armağan getirmelerini istemiş.

Çığırtkanlar: " Duyduk duymadık demeyiin ! Her kez Yüce Sultanımız Timur'a bir armağan getirecek. Getirmeyenlerin kellesi vurulacak! " diye bağırıyorlarmış.

Herkez ne yapıp edip, bulup buluşturup bir şeyler getiriyormuş.

Hoca ne götürsem diye kara kara düşünmeye başlamış. Bir ara sormuş karısına :
-Ne dersin hatun ben ne götüreyim?
-Ne götüreceksin ki demiş karısı. bir iki meyve ağacından başka neyimiz var ki ? Topla bahçeden ayva götür bir sepet.

Hoca bahçeye çıkmış, bir ayva ağacına bakmış bir incir ağacına... İncir de karra kılmış ve toplamış bir sepet, çıkmış Timur un karşısına...

Timur incirleri görür görmez öfkesinden küplere binmiş.
-Vay! demiş, armağan diye getire getire bu incirleri mi getirdin bana! demiş, ve incirleri tek tek fırlatmaya başlamış Hoca'nın kafasına.
Hoca bu tabi, başlamış gülmeye, şükretmeye..

Timur, sinirlenmiş iyice sormuş: Be adam ne gülüyorsun..

Hoca:
-Ah Sultanım ah, sen ol da şükretme, Ben şükretmeyeyim de ne yapayım. Ya karımın sözüne uyup incir yerine ayva getirseydim halim nice olurdu...